27 Haziran 2018 Çarşamba

Hakkında

N.Hazan Öner

Güzel ülkemin, güzel şehri; İzmir'de 1988 yılında doğdu. Çocukluk döneminin belli bir bölümünü İzmir'de geçirdikten sonra ailesi ile birlikte Antalya, Yalova ve son olarak İstanbul'da yaşadı. Üniversiteyi Turizm Otelcilik alanında bitirdikten sonra uzun yıllar otelcilik sektöründe, ön büro (resespiyon) bölümünde görev aldı ve hayat arkadaşını ile tanıştık sonra yine turizmin farklı bir dalı olan; acenta sektöründe göreve başladı.

Her daim hayata pozitf bakmaya çalışan ve hayatta sahip olduğu en değerlilerini '' eşi,ailesi ve kedisi'' olarak nitelendiren Hazan Öner hala İstanbul'da ikamet etmekte olup; evli, mutlu ve mütevazi bir hayata sahip.
Devamını Oku

28 Haziran 2017 Çarşamba

Önsöz

Aslında hep sevdiğimiz ama bazen mecburiyete çevirdiğimiz mutfak alışkanlıklarımızı değiştirmeye ne dersiniz?


 
Farklı bir bakış açısı sunarak başlarsak; öyle ki hayatımızın büyük bir bölümünü yemek yiyerek ve yaparak geçiriyoruz. İnancıma göre; hayat gereksinimlerimizin başında gelen yemek yeme ihtiyacı ile mutfak kültürleri oluşmuş ve zamanla ülkelere özgü geleneksel tarifler tarih sayfalarında yer almıştır. Var olan savaşlar, ülkelerin birleşmesi ve göçler mutfak kültürlerinin ve yöre lezzetlerinin iç içe geçerek, şuan ki mutfak kültürünün oluşmasında önemli rol almıştır. Tartışmasız bu kültürün oluşmasında savaşlar ve göçler en önemli nedenlerden biridir. Belki de bu nedenle hala ülkeler meşhur yiyeceklerin patentini birbirlerine vermemek için çabalar sarf etmektedir. En güzel örneklerinden birisi de 'baklava' olsa gerek! Baklava hala bizim :)

Durum göz önüne alındığında mutfak kültürü; bir ülke, yöre, topluluk ve hatta ailelerin yemek yeme alışkanlıkları hakkında bizlere bilgi verir. Daha da ileri gidersek, aslında her birinin kültürü hakkında bilgiler verir. Bu döngünün en güzel örneklerinden biri hiç şüphesiz Türk Mutfağı' nın olduğu ise aşikar. Bu aşikarlık ise; hala kültürümüzü öğrenmek ve yemeklerimizi tatmak için kilometrelerce uzaktan gelenlerin istilası ile kanıtlanmış durumdadır.
         
Sizlerin burada bulacağı tarifler ise; bu döngü içinde var olan ama kültür şoku yaşatmayacak, lezzetli, pratik ve anne eli değmiş tatlar olacak. Bu arada anne eli değmiş demişken; tariflerimde emeği geçen sevgili annem Aysel Sultan'a da teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Severek deneyeceğinizi umduğun tariflerin bir çoğunun temelini bana yaptığı mutfak öğretileri ile oluşturmuştur.

Mutfakta geçireceğiniz zamanı sevmeniz dileklerimle şimdiden hepinizin ellerine sağlık!

Sevgiler,
Devamını Oku

17 Haziran 2017 Cumartesi

Yalancı Mükemmel Dürüst Bizler...

Zamanlı zamansız sorgulamalar yaşamaya başladığımızda, büyük bir gururla hep yeni başlangıçlar yapasımız ya da başlangıçlarımızı sorgulamaya yönelme eğiliminde bulunuruz. Başlangıçları düşünür, istediğimiz gibi yorumlar yapıp; çoğu zaman olmayan gerçekliklere inandırırız kendimizi... Bazı zaman başlangıç hatalarımızdan, bazı zaman da beğenmediğimiz sonuçlardan kaçarız. Sonuç değişmese de başlangıçlar her şeyin nedenidir aslında; hep bilir ama yüzleşemeyiz....


yalanci

Yeni başlangıç yapmaya karar verme evresinde; yaşanan kaosa kendimizin neden olduğunu unutur, yeni bir şans için; yeni bir başlangıç yapmaya karar veririz. Peki neden unuturuz; her birimiz birer sırdaş olabilir miyiz? İnsanın kendine söylemekten bile sakladığı sırları olamaz mı acaba? Kendimize söylemekten çekindiğimiz sırlarımızın sonucu olarak 'unutma' sürecine geçebilir miyiz acaba? Sır tutmaktan korktuğumuz için mi yoksa çok iyi sır tuttuğumuz için mi unuturuz?  Başlangıçları sorgulama evresinde ise; her birimizin içinde kendine mükemmel yalan söyleyen dürüst karakterler çıkar birdenbire. O kadar samimidir ki o yalancı mükemmel dürüstler, farkında olmadan bizler onların hayatını yaşamaya başlar ve başlangıçların samimiyetini unuturuz.   O unutma anında devreye giren yalancı mükemmel dürüstlerin hikayeleri; gerçeklikten uzaklaştırıp başlangıçlarımızın sonunu hüsran ile noktalarlar.

Ne yazık ki bizler için yalancı mükemmel dürüstlerin hayatları ilgi çekicidir. Onların olmayan mutlulukları ile mutlu olmak yerine, kendi varlığımızı ve dürüstlüğümüzü yaşamayı başarabilmek ise çoğumuzda olmayan bir erdem... Yalancı mükemmel dürüst karakterlerimizin, hayal ürünlerinin eserlerine anlam yüklemenin anlamsızlığı ile geçirdiğimiz hayatımızın kıymetini anlayabilmek neden bu kadar zor?

Hayatın rengine takılan insanların kendilerine bir türlü renk bulamamaları ne ironik bir çelişki. Kime göre, neye göre o renk? Ya da yaşamak ile mükellef olduğumuz bir hayata renk aramak neden? Başlangıçları olduğu gibi kabul edip gerçeklikleri ile yüzleşip, içimizde beliren yalancı mükemmel dürüstlerden sıyrılırsak; mutsuzluklarımızın ve mutluluklarımızın anlamanı fark eder, hayatı b... rengi yaşamaktan kurtuluruz beklide....
Devamını Oku

8 Mart 2016 Salı

Adım Adım İstanbul

Bahar esintisi yaşadığımız şu son günlerde güzel havayı özleyen bizler; yürümek ve keşfetmek için beklenen hafta sonunu dün bitirdik. Mart ayının kapıdan baktıran ılık havası ile kendimizi adım adım İstanbul için sokağa attığımız doğrudur :)
 
Hafif bir kahvaltı ile güne başladığımız erken saatlerde Taksim/Şişhane'den adım adım İstanbul için yola koyulduk. Sırtımızda bir sırt çantası, elimizde fotoğraf makinası, ayaklarımızda spor ayakkabısı, makyajsız bir yüz ve güneş gözlükleri ile ilk durağımız Galata ve Galata'nın arka sokakları oldu. Gezerken ve fotoğrafları çekerken İstanbul'un ne kadar güzel olduğunu bir kez daha anımsamamak elde değil. Gürültüsüz, koşturmasız ve trafiksiz bir İstanbul; adım adım ne kadar güzel aslında. En çeşitli insan grubu sanırım İstanbul'da... Attığınız her adımda yeni bir tipte insan ile karşılaşıyorsunuz, çeşitlilik ve monotonluk size göre değil ise; İstanbul belki de tam size göredir :) Galata'nın arka sokaklarından Tophane uzanan yürüyüşümüzde eski ve belki de İstanbul'un en güzel yerlerinde yaşayan yerli insanları incelerken o demodelik içinde nasıl da mutlu olduklarını görmemek elde değil. Çok uzun zaman olmuştu sanırım sokakta seksek oynayan bir çocuk göreli... En güzel siluette en masum ve en keyiflisi sanırım o, seksekçi çocuklar ile güneşe karşı poz veren kediler olsa gerek. Yürürken tekrar geldiğimiz Galata kulesi koca heybeti ile bizi bekliyordu, nasıl bir tarih ve yapının karşınızda durduğunu düşündüğünüzde, belki bir kez daha seviyorsunuz İstanbul'u...
 
Biraz Galata kulesini izleyip akıl erdiremediğimiz yapışan hayranlık duyduktan sonra Karaköy'e doğru yol aldık, bu arada günün anısı için evimize ufak tefek hediyelikleri almadan da geçemedik. Karaköy Pan Cafe'de hafif yaptığımız kahvaltıyı pekiştiren harika lezzetli bir kahvaltı ile biraz mola verdik. Karaköy'e yolunuz düşerse mutlaka uğramanızı tavsiye edeceğim keyifli bir mekan Pan Cafe. Biz sadece kahvaltısını denedik ama menüsünde görünen ve servise sundukları kömür ateşinde pişmiş pideleri denemek için en yakın zaman da tekrar ziyaret etmeyi planlıyoruz. Bu arada uzun zamandan beri yediğim en ekonomik ve en lezzetli kahvaltıydı... Tam karşımızda yer alan otantik midyeciye değinmeden edemeyeceğim. İzmirliyseniz ve İstanbul'da midye yiyecek yer bulamıyorsanız burası doğru adres...Dinlenme ve kahvaltının ardından adım adım İstanbul turumuza devam etmek için yola koyulduk. Yürürken sokak arasında denk geldiğimiz rengarenk şemsiyeler sokağın sempatik havasını daha da güzelleştirdiğini söylemek istiyorum. Hayatı nasıl yaşamak istediğinizle bağlı olarak 'Aşk' diye buram buram kokakan Paris ve Venedik sokaklarının yanında İstanbul sokakları da hani az romantik değil aslında.
 
Karaköy ara sokaklarında ayaklarımızın bizi özgürce götürmesine izin verdiğimiz anda Galata Köprüsü üzerinden yürüdüğümüzü fark ettik. E Galata Köprüsü'ne gelmişken dedik yürüyelim o zaman.... Alışık olduğumuz İstanbullu balıkçılar yine iş başında oltaları ile balık tutarken, birbirine selam veren vapurları izlemeden, İstanbul'un görünen bütün tepelerine hayran hayran bakmadan olmazdı elbette. Köprü ve İstanbul sefasından sonra İstanbul temel taşlarından biri olan Eminönü'ne uğramadan da olmazdı, Tahtakalesi ve balık kokan tekneleri ile İstanbul'un her hali aynı gün içinde gözlerimizin önündeydi... Tabi sahil kenarında bulunan turşucuları asla unutmam! En güzel turşu suyu her halde Eminönü'nde içtiklerimdir. Ne kadar leş gibi olsa da Eminönü; Eminönü'dür :)


Adım adım İstanbul'u keşfettiğimiz güneşli pazar gününde sıra tarihi yarım adaya geldi elbette. En güzel yedi tepenin seyrine doyamadığım kalabalık İstanbul, binlerce yıldır bir çok büyük imparatorluklara ev sahipliği yapan kültür şehri İstanbul, en çok çeşitliliğin bulunduğu İstanbul... Tramvayların insanlar yüzünden doğru düzgün gidemediği Sultanahmet sokaklarında bol miktarda bulunan ve mevsimi gelmese de dayanamadığım haşlanmış mısır sefamı da yapmadan Sultanahmet sokaklarından ayrılmam elbette mümkün değildi. Tüm pis boğazlığımla mısırımı da kemire kemire yürümeye keyifli devam ettik ve temiz hava için Gülhane Parkı içinde bulduk kendimizi. Doğa Ana'nın sunduğu en güzel ödül yeşillik içinde vücudumuzu temiz hava ile doldurduk. Günün karmaşası ve temposundan uzak anlar geçirdiğimiz bu huzurlu parkta envaı çeşit ağaçları kucakladım desem yalan olmaz elbette. Zavallılar havayı güzel görüp nasıl da güzel çiçeklerini açmışlar... Bu güzellikten sonra gün itibariyle kapalı olan Kapalı çarşıyı da gittik, kapalı da olsa o tarihi patika yollarda yürümek ve etraftaki güzellikleri yaşamak oraya kadar yürümeye değdi elbette :)

Güneşin batması ve havanın biraz soğumasından istifade ederek son durağımız olan Süleymaniye... Sıra sıra dizilmiş Tarihi Kuru Fasulyeciler, o mısır ve künefeyi yemeseydik bir tabak kuru fasulye yenirdi zira kokusu bizi çağırdı... Mimar Sinan'ın eşsiz eserlerinden biri Süleymaniye Camii tüm heybeti ve kusursuz mimarisi ile karşımızda duruyordu. ayakkabılarımızı çıkartıp başımızı özrttükten sonra bu eşsiz mabedin içine girdik ve işlemelerin güzelliğini hayran hayran izledik...

Tüm kaosları, temposu ve tüketen halinden eser yoktu bugün İstanbul'un... Bugün, bizim için; adım adım İstanbul en güzel tarih ve doğal güzelliklerin şehriydi ki, yanında hayatı keyifle yaşadığın, 6 saat boyunca hiç durmadan ve sıkılmadan elele yürüyebildiğin, hayatı beraber yaşamaktan mutlu olduğun insanın yanında olma hissi ile İstanbul; bu gün bizim için en güzel sendin... 
Devamını Oku

7 Mart 2016 Pazartesi

Sultanahmet Antakya Restoran'dan Künefe

Mart ayının kapıdan baktırdığı dünde, bahar esintisini ve güneşli havayı fırsat bilip kendini dışarı atanlardan biri olarak keyifli bir yazı yazmaya karar verdim :)
 
Bildiğiniz gibi işim gereği çok fazla yeni yer görme, deneme ve ulaşma şansım yüksek oluyor, eski bir tanıdığa denk geldiğimiz Antakya Restoran'da yorgunluk kahvesi eşliğinde leziz bir künefe deneme şansımız oldu. Daha önceden başka bir işletmede görevli olan, şimdiyse Sultanahmet bölgesinde salaş ve keyifli Antakya Restoran'a transfer olan ev sahibine tekrar sonsuz teşekkürler. Sultanahmet bölgesinde  bildiğiniz çok fazla sayıda kebapçı bulmak mümkün ama lezzetli, güler yüzlü ve uygun fiyatlısını bulmak o kadar kolay olmuyor maalesef. Restoran oldukça salaş, bol miktarda yabancı ve kaliteli turist portföyü ile aynı ortamı paylaşabileceğiniz keyifli bir restoran olan Antakya Restoran'a güzel ağırlaması için bir kez de sizler aracılığı ile teşekkür etmek istiyorum.
 
O zaman Antalya Mutfağı, Antakya Restorandan gelsin bol şerbetli bir künefe :) Bu arada yapılışının ne kadar kolay olduğunu gördükten sonra misafirlerinize keyifle sunacağınız künefe; dünyada peynir ile yapılan ilk tatlı olarak tarihe geçmiştir.
 
 
Malzemeler;
Daha anlaşılır olması için malzemeleri üç ana başlık altında aşağıdaki şekilde grupladım;
 
Künefe için;
  • 250 gr tel kadayıf
  • 150 gr tuzsuz peynir (künefe peyniri veya dil peyniri)
  • 4 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 çay kaşığı pekmez
  • Şerbeti için;
  • 2 su bardağı su
  • 2 su bardağı toz şeker
  • 1 çay kaşığı limon suyu
  • Üzeri için;
  • Antep fıstığı
  • Kaymak veya dondurma
  •  
    Hazırlanışı;
    Şerbetli hangi tatlıyı hazırlarsak hazırlayalım her zaman ilk olarak şerbeti hazırlamayı öneririm, böylelikle soğuması için ek zamana ihtiyaç duymasınız. Şerbet için şeker ve suyu bir tencerede kaynatıyoruz. Belirli aralıklar ile karıştırırsanız dibi tutmaz. Şerbet kaynağınca içine limon suyu eklenerek yaklaşık 10-15 daha kaynatıyoruz ve soğumaya bırakıyoruz.
     
    Şerbet soğurken hemen künefenin yapım işlemlerine başlatıyoruz. İlk olarak tereyağını kısık ateşte eritiyoruz ve soğuması için bekletmeye alıyoruz. Tereyağı soğuyup tekrar donmaya başladığında pekmez eklenerek muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırıyoruz. Pekmez kadayıfın rengi için kullanılıyor, elinize pekmez yok ise sorun değil. Künefe tabağınız varsa ilk tercihiniz olsun, yok ise; teflon veya seramik tavada kullanabilirsiniz. Künefeyi yapacağınız kabın dibine pekmez ile karıştırdığımız ve muhallebi kıvamına gelen tereyağını sürüyoruz. Kalıp şeklinde sürmemenizi tavsiye ederim, aksi halde tatlıda baskın bir tereyağı tadı olacaktır. Yağlama işleminden sonra tel kadayıfları ince dince elimizle ufaltıyoruz, burada bir bıçaktan yardım da alabilirsiniz. Tel kadayıfın bir bölümüne yağladığımız kaba boşluk kalmayacak şekilde bastırarak yayıyoruz. Tuzsuz künefe peynirini rendeleyip kadayıfın üzerine yine boşluk kalmayacak şekilde yayıyoruz. Tuzsuz künefe peyniri temin edemezseniz dil peyniri de kullanabilirsiniz. Kalan tel kadayıf peynirlerin üzerine yine boşluk kalmayacak şekilde bastırılarak yayılır ve başka bir tepsi veya elinizle iyice bastırırsanız boşluksuz bir şekilde künefemizi hazırlamış durumda oluruz.

    Künefemizin hazırlık işlemleri bittikten sonra pişirme işlemine hemen başlayabiliriz, alt kısmını kısık ateşte kızarana kadar pişiriyoruz. Daha sonra bir maşa, tabak veya tepsi yardımıyla ters çevirip üstte kalan tarafını da kızarana kadar pişiriyoruz. Tereyağı ve pekmez kokusu eşliğinde, kızarma sesleri ile mutfağınızın şefi olmanın gururunu yaşadığınızı görüyor gibiyim :)

    Oda sıcaklığına gelmiş şerbetimizi sıcak künefenin kenarlardan başlayarak döküyoruz ve güzel şerbeti çekmesini bekliyoruz. Künefe tabağı kullandıysanız 1-1,5 çorba kepçesi kadar şerbet yeterli olacaktır.  Fakat daha farklı bir tepsi veya tava kullandıysanız; şerbeti eklediğinizde künefenin içinde yüzmemesi ve kızarttığımız künefeyi çok yumuşatmamasına dikkat ederek şerbet oranını kendiniz ayarlayabilirsiniz. Son olarak dövdüğünüz veya toz olarak satın aldığınız antep fıstığı, dondurma veya kaymakla sıcak olarak servise sunabilirsiniz.

    Önce ellerinize sağlık, sonra afiyet olsun!
     
    Önemli Noktalar;
    - Ilık veya sıcak servis önerilir. Künefeleri daha önceden hazırlayıp servis aşamasında kızartıp şerbetini dökebilirsiniz.
    - Tuzsuz peynir kullanmanız çok önemli, tuzsuz künefe peyniri olarak temin edebilirsiniz. Bulamadığınız taktirde dil peyniri de aynı görevi görecektir.
    - Künefe tabağı veya tepsisi bulamazsanız, tava veya daha farklı bir tepside aynı şekilde pişirebilirsiniz.
    - Künefeyi yaparken düzgün ve boşluk kalmayacak şekilde tabaklara yaymaya dikkat etmelisiniz.
    -  Künefe tabağı içinde tereyağını sürerken kalıp gibi bırakmamanızı tavsiye ederim.
    - Hazırlanan şerbeti başka tatlılar için de rahatlıkla kullanabilirsiniz.
    Devamını Oku

    28 Şubat 2016 Pazar

    Ipana Perfection ile Gülüşünü Göster

    Merhaba Kızlar,
    Bembeyaz bir kış geçirdiğimiz şu günlerde dişlerimizin beyazlığından da ödün vermemeliyiz. Bildiğiniz üzere hepimiz gibi ben de dişlerimin beyazlığına ve kusursuzluğuna çok özen gösteriyorum. Çünkü beyaz dişlerimizin sergilendiği özgüveni yüksek bir gülüşün hayatımızda açamayacağı bir kapı yok. Sözü uzatmadan, yeni ürünlere olan ilgimi hepiniz biliyorsunuz. son günlerde marketlerde ve televizyon kanallarında sıklıkla denk geldiğim yeni bir diş beyazlatıcı ürünü denemek ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
    Ipana Perfection isimli bu ürünü hemen reklamlarda gördüm diye almak yerine marka ile ilgili bir ön araştırma yapmak istedim. Öncelikle İpana ismi bir Türk markasını anımsatsa da PG (Procter and Gamble) tarafından üretilen ve Amerika’da Crest adıyla pazarlanan Amerika’nın en yaygın diş macunu markasının sadece isminin değiştirilmiş hali olduğunu öğrendim. Aynı zamanda dünyada ilk defa beyazlatıcı bantları üreten firmalarmış. Ürün ile ilgili araştırmalarıma devam ederken, İpana’nın Türkiye’de diş hekimleri tarafından en çok kullandığı ve desteklediği marka olduğunu da kulaktan duyma değil gerçek veriler üzerinden gördüm.
    Marka ile ilgili tatmin edici araştırmamdan sonra gelelim yeni ürünleri, White Perfection’a. Ürünün vaad ettikleri çok iddalı. İpana’nın en hızlı ve en güçlü beyazlatıcı diş macunu olduğunun belirtilmesinin yanında yeni geliştirilen teknolojisi ile diş minesine zarar vermeden 3 günde dış yüzeyindeki lekelerin tamamını temizlediği belirtiliyor. 3 gün gibi kısa bir sürede bu kadar hızlı bir etkinin olabileceğine başta pek imkan vermedim. Ancak markaya yaptığım araştırmadan sonra güvenim oluştuğu için alıp denemek istedim.
    Açık konuşmak gerekirse ürünü kullanmaya başladıktan sonra çok şaşırdım. Çünkü ürün iddasını fazlasıyla yerine getiriyor. İlk kullanımımdan itibaren dişlerimin üzerinden lekeleri çıkardığını farkettim. Yalnızca bana öyle gelmediğinden emin olmak için aileme de sordum, onlar da beni desteklediler ve fark olduğunu söylediler.
    Leke çıkarmasının yanında tadı da çok hoşuma gitti. Keskin bir nane ferahlığı veren tadı damağımdan, kokusu ise nefesimden uzun süre gitmedi açıkcası. Diş minesine hiç bir zarar vermemesi ise çok önemli bir özellik.
    Ürün benden tam not alınca yan ürünlerinin de faydası olur diye düşündüm ve ağız bakım suyunu da aldım. Bu ürün de beni çok memnun etti. Oral-B  3D White Luxe ismiyle satılan bu ağız bakım suyu, diş macununun etkisini tamamlar seviyede. Bildiğiniz gibi diş fırçası ile her yere ulaşmak mümkün olmuyor, ancak ağız bakım suları diş fırçasının ulaşamadığı noktalara ulaşabiliyor.
    Alırken farketmemiştim sonradan ağız suyunu almak için gittiğimde farkettim. İpana markası ürününe fazlasıyla güveniyor olmalı ki memnun kalmamamız halinde paramızın 2 katını iade ediyor. Açıkcası ben çok memnun kaldığım için iade etmeyi düşünmüyorum ancak sadece deneme amaçlı satın almak isteyen arkadaşlar için çok iyi bir uygulama olmuş.
    Sonuç olarak güvenilir bir markanın şaşırtıcı derecede etkili bu ürünlerini kullanmaya başladım ve sizlere de tavsiye etmek istedim. Bence mutlaka denenmesi gerekli bir ürün. Bembeyaz gülüşlü günleriniz olsun!
    Ürünü satın almak isterseniz tıklayınız!

    Ağız bakımı ile ilgili detayları öğrenmek isterseniz www.agizbakimuzmani.com linki inceleyin derim.
    #ipanaperfection  #gülüşünügöster
    Sevgiler,
    İçerik Kaynak: http://www.tugbatunckaya.com/
    Video Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=RZ5ymuChrW0

    Bir boomads advertorial içeriğidir.
    Devamını Oku

    17 Şubat 2016 Çarşamba

    Suda Kebap Maslak'tan Şaşlık Kebabı

    Çok sevdiğimiz ve uzun zamandan beri görüşemediğimiz sevgili dostlarımız ile Steigenberger Otel İstanbul Maslak'ta keyifli bir akşam geçirme fırsatı nihayet bulabildik.

    Eski adı Sheraton İstanbul Maslak olan Steigenberger Otel İstanbul Maslak oldukça keyifli bir değişime uğramış. Yenilenen yapısı ve binası ile eski havasından biraz da olsa kurtulabilmiş. Eski çalıştığım otel olması nedeniyle hayliyle bir başka gönül bağım var doğrusu, yazımın genelinde bu havayı hissedebileceğinizi ummuyorum :)
     
     
    Su Entertainment Group'un Gaziantep'in yöresel lezzetlerini sergilediği Suda Kebap Restoranlarının en yenisi Suda Kebap Maslak; Steigenberger Otel lobi katında henüz 6 ay önce hizmete açılmış. Suada grubundan bir çok görevlinin yeni restoran için otel bünyesine katıldığını, restoran şefi ile yaptığımız keyifli sohbet ile öğrendik. Bir turizmci ve bu işin otel ile mutfağından yetişen kalifiyeli biri olarak söylemeliyim ki; Maslak'ta her tarafı plazalar ile çevrili bir restoran için fiyatları maalesef biraz yüksek... Galatasaray Ada'sında yer alan Suda Kebap ile fiyat dengesini bir tutulmaya çalışılmış. Fakat grubun; denizin ortasındaki bir restoran ile binalar arasında bulunan bir restoranın menüsü ve lezzeti aynı olsa dahi, aynı fiyat dengesinde olamayacağını fark edememesi üzücü bir durum.
     
    Keyifli bir sohbet, dostlar ve leziziz yemekler ile benim için keyifli bir akşamdan bu restoran ile geriye kalan; Gaziantep ve Hatay Mutfağının yöresel lezzetleri ile dolu mönüsünden 'Şaşlık Kebap'...
     
    Suda Kebap Maslak'tan Şaşlık Kebabı malzemeleri ve hazırlanışı için hepinize kolay gelsin :)
     

     
    Malzemeler;
    Hazırlık aşamasının daha kolay olması için malzeme listemizi iki ana başlık altında aşağıdaki gibi topladım.
     
    Marine için;
    - ½ Dana veya Kuzu bonfile
    - 1 Su bardağı yemeklik krema
    - 1,5 Çorba kaşığı soya sosu
    - 1 Tatlı kaşığı karabiber
    - 1 Tatlı kaşığı kekik
    - 2-3 Dal biberiye
    - ½ Çay bardağı zeytin yağı
    - ½ Kuru Soğan
     
    Servis için;
    - 1 Adet kırmızı kuru soğan
    - 2-3 Diş sarımsak
    - Sebzeler (kabak, biber, patlıcan, havuç, brokoli, karnabahar, ıspanak, mantar..vb)
    -  Çöp şişler
     
    Hazırlanışı;
    Şaşlık kebabı bileninin aksine, etin herhangi bir bölümüne verilen ad yerine; pişirme tekniği ve marina edilme işleminden adını almıştır. Etin veya hayvanın şaşlık diye herhangi bir bölümü bulunmamakla birlikte, şaşlık kebabının en büyük özelliğinin yumuşak ve soğan aromalı olmasıdır. Bu yumuşaklık ve soğan aroması için etimizi bir gün önceden marina etmemiz gerekiyor. Bir gün süreniz yok ise minimum 6 saat marina için hazırladığımızda kaşımda bekletmenizi önemle tavsiye ediyorum.
     
    Öncelikle bonfilemizi yaprak şeklinde ince ince kesiyoruz (ne çok ince ne de çok kalın olmamalı). Bu işlemi kolaylaştırmak için eti buzlukta hafif donacak kadar bekletebilirsiniz. Böylelikle bütün parçalar aynı ölçüde olacaktır. Derin bir kabın içine doğradığımız bonfile etler, krema, soya sosu, karabiber, kekik, biberiye (dalından yapraklarını ayırarak), zeytin yağı ve yarım kuru soğanı rendeliyoruz. Hazırladığımız sos ve etleri iyice karıştırıyoruz ve üzerini örterek buz dolabında bir gün marine olması için bekletiyoruz.
     
    Marine işlemimiz bittikten sonra kırmızı soğanları halka şeklinde kesiyoruz. Elimizde bulunan çöp şişlere bir soğan bir et olmak üzere diziyoruz. Tüm etler pişene kadar bu işleme devam ediyoruz. İmkanınız var ise elbette kömür ateşinde pişirilmesini tavsiye ederim fakat aynı lezzeti vermese ızgara tavasında da pişirme işlemini gerçekleştire bilirsiniz. Izgara tavası kullanacaksanız çok az miktarda zeytin yağı ekleyebilir ve tavanın yüksek ısıda olmasına dikkat etmelisiniz.
     
    Başka bir tavada zeytin yağı ve sarımsaklar ile soteleyeceğiniz sebzeleri arzu ettiğiniz şekilde hazırlayabilirsiniz. Bu akşam asıl amaç et yemek olduğundan yan ürünler ile pek zaman kaybetmenizi istemesem de görselliği destekleme adına etimizin yanına; ıspanak, patates püresi veya sadece sebze ekleyebilirsiniz.
     
    Önce ellerinize sağlık, sonra afiyet olsun!
     
    Önemli Noktalar;
    - Marine işleminde soya sos kullandığımız için tuz kullanmamanızı öneririm, aksi halde çok tuzlu olabilir.
    - Kuzu veya dana bonfile kullanabilirsiniz.
    - Daha farklı etleri marine etmek için de aynı karışımı kullanabilirsiniz.
    - Tavada pişirme işlemi yapacaksanız, tavanın yüksek ısıda olmasını beklemenizi tavsiye ederim, aksi halde etin içindeki su kaybolarak sertleşmesine sebep olabilir.
    - Etin istenilen tüm lezzetleri çekmesi için marine işleminin 6 saat ile 24 saat arasında bir zaman diliminde olmalıdır.
    Devamını Oku

    14 Ocak 2016 Perşembe

    Sebzeli Tart

    Bir televizyon programında gördüğüm bu tarifi sizlerle paylaşmak istedim. Hem görsel hem de lezzet açısından oldukça farklı olan sebzeli tartın yapımı kolay gibi görünüp biraz emek isteyen bir lezzet. Elinizde bulunan malzemeler, biraz emek ile yapabileceğiniz ve görsel açıdan oldukça yaratıcı bulduğum sebzeli tart malzemeleri ve yapılışı için hepinize kolay gelsin!
     
    sebzeli tart
     
    Malzemeler;
  • 1 Adet yufka
  • 5 Adet milföy hamuru (tart kalıp büyüklüğüne göre değişebilir)
  • 100 gr Krema
  • 60-70 gr Tuzsuz Lor
  • 30 gr Parmesan Peyniri
  • 1-2 gr Muskat
  • 1 Adet Yumurta
  • 4 Adet Kalın Kabak (tart kalıp büyüklüğüne göre değişebilir)
  • 4 Adet Kalın Havuç (tart kalıp büyüklüğüne göre değişebilir)
  • 2 Adet Kereviz (tart kalıp büyüklüğüne göre değişebilir)
  • 2 Adet Patates (tart kalıp büyüklüğüne göre değişebilir)
  •  
    Hazırlanışı;
    Bu tarif ile ilgili olarak ilk söyleyeceğim malzeme listesindeki sebzelerden istediğinizi rahatlıkla seçebileceğiniz olacaktır. İsterseniz hepsinden, isterseniz bazılarını kullanarak bu tarifi yapabilirsiniz. Renk açısından havuç ve kabak kesinlikle kullanmanızı, kerevizin baskın tadını azaltmak için patates ile kullanabileceğinizi bilmenizi isterim.
     
    Öncelikle kabakları, havuçları, patates ve kerevizleri güzelce yıkıyoruz. Havuç, patates ve kerevizin  kabuklarını ince şekilde soyduktan sonra soyacağın düz bölümü kullanarak sebzeleri cips kalınlığında olacak şekilde yukarıdan aşağıya ince şeritler halinde kesiyoruz. Dilimleri rulo yapacağımız için ince olmasına özen göstermenizi tavsiye ederim. Aksi takdirde karma işlemini yaparken zorlanabilirsiniz. Şeritleriniz kalın olursa kaynar suda 1 dakika bekletip tekrar soğuk suya tutarak sebzeleri yumuşatabilirsiniz. Kullandığınız tüm sebzeleri ayrı ayrı kaplara alarak biraz zeytinyağı, tuz ve karabiber ile çeşnilendirip dinlenmeye bırakıyoruz.
     
    Bu arada sebzeleri dilimlemenizi yardımcı olacağınız düşündüğüm bir kaç fotoğraf paylaşmak istiyorum. Sanırım görerek bazen daha kolay olabiliyor :)
     
    sebze dilimleme
    Sebzeleri görsele göre hazırladık ve tartı yapmaya artık başlayabiliriz. İlk olarak; kullanacağınız tart kalıbını biraz zeytinyağı ile yağlıyoruz ve üzerine yufkayı seriyoruz. Yufkayı tartımızı daha kıtır ve çıtır yapmak için kullanıyoruz. Bu nedenle ince bir şekilde, üst üste gelmeden yufkayı yerleştiriyoruz. Daha sonra milföy hamurlarını yufkanın üzerine ekleyip birleşim yerlerinin iyice kapandığına emin oluyoruz. Daha sonra kabın dışında kalan yufkayı kesiyoruz ve tart kalıbından biraz sarkıtıyoruz.Yumurta, krema, tuzsuz lor, rendelediğimiz parmesan peynir, muskat rende ve karabiberi başka bir kapta karıştırıp hamurun üzerine bu
     
    karışımı döküyoruz. Permasan peyniri kullandığımız için bu karışıma tuz eklemenize gerek yok ama farklı bir peynir kullanacaksanız ekleyebilirsiniz. Bu aşamadan sonra sebzeleri tart kalıbına ortadan başlayarak rulo şeklinde sarıyoruz. Bu uygulamayı daha kolay yapmak için, ilk olarak seçtiğiniz bir sebzeyi elinizde rulo yapıp diğer sebzeyi o rulonun üzerine sararak başlayabilirsiniz. Elinizde belli bir büyüklükte rulo olduktan sonra kalıbın tam ortasına yerleştirerek tart kalıbının tamamı dolana kadar üst üste sebzeleri sarıyoruz. Sarma işlemini yaparken her sırayı sadece bir adet sebze ile sararsanız daha güzel bir görsel ortaya çıkacaktır. Son olarak zeytinyağı, tuz ve karabiber ekleyip 180 derecede önceden ısıtılmış fırında 30-35 dakika kadar pişiriyoruz. Ilık olarak servis yapmanızı tavsiye ederim. Önce ellerinize sağlık sonra afiyet olsun!
     
    Önemli Noktalar;
     - Sebzeleri ince kesmeye özen gösterin, kalın olduğu takdirde kaynar suda 1 dakika bekletip tekrar soğuk suya tutabilirsiniz.
    - İnce uzun dilimleyebileceğinize inandığınız başka sebzeler de kullanabilirsiniz.
    - Sebzeleri rulo yaparken her sırada tek bir sebze kullanmaya özen gösterin.
    - Tart kalıbında kolay çıkartmak için alt tabanı çıkabilen veya kelepçeli kalıplar kullanmaya özen gösterin.
     
     
     
    Devamını Oku

    13 Ocak 2016 Çarşamba

    Yazdan Kalma; BurgazAda

    İstanbul'un içinde geçirdiğimiz ve sıcaklarından bunaldığımız bir hafta sonu yakın bir arkadaş grubumuz ile kendimizi ödüllendirmeye karar verdik. En yakın alternatif bir yer olan bir çok yerde İstanbul'un Ege'si olarak geçen Burgazada'yı seçerek ne kadar keyifli bir karar verdiğimizi adaya ayak basar basmaz anladık desem yalan olmaz her halde.
     
    İstanbul ve Burgazada ulaşımını şehir vapur seferleri ile sağlamak hem mümkün, hem de martı besleyerek geçireceğiz keyifli bir yolculuk. Biraz deniz havası kime iyi gelmez ki? Adaya ayak bastığınızda temiz havayı olabildiğince içinize çekmenizi öneriyorum, zira bir daha Burgazada'ya gelene kadar aynı temiz havayı bulamayacaksınız.... O halde Burgazada'ya hoş geldiniz!!!
     
     
    Adanın sokaklarını yürüyerek veya her tarafta bulabileceğiniz kiralık bisikletler ile dolaşmanızı tavsiye ederim. Her attığımız adımda başka bir güzelliğini göreceksiniz Burgazada'nın... Martıları, nostaljik evleri, faytonları, renk renk çiçekleri, güzeller güzeli çiçek bahçesi gibi evlerini gördükçe hayran kalacağınızdan eminim. Bu arada Burgazada tarih açısından da oldukça değerli ve Prenses Adaları içinde en büyük üçüncü olup, yuvarlak ve geniş bir yapıya sahiptir. Kısaca tarihçesine değinecek olursak; Büyük İskender'in generali, Demetrios'un babası olan Antigone buraya büyük bir kale yaptırmış ve ada ilk olarak onun adıyla anılmış. Daha sonra Yunanca kale anlamına gelen Burgaz adını almıştır. Büyük İskender'in generali, Demetrios'un babası olan Antigone buraya büyük bir kale yaptırmıştır. Ada önce onun adıyla anılmış, sonra Yunanca kale anlamına gelen Burgaz (Pyrgos) adını almıştır. Evliya Çelebi'nin 17.yy'da yazdığnıa göre; ada halkının geneli Rumlardan, çok az sayıda da Yahudi ve Ermenilerden oluşmaktadır.
     
    Burgazada'yı ziyaret ettiğinizde; Bayrak Tepesi, Sait Faik Abasıyanık Müzesi, Hristos Manastırı ve Kilisesi, Ayios İoannes Prodromos Kilisesi (Aya Yani), Ayios Yeoryios Manastırı ve Kilisesi ve Burgazada Cami mutlaka listenizde olmalıdır. Bu arada hep tarih, hep gez nereye kadar? Gidip memnun kalmadan ayrılan bir kişi olmayan Kalpazankaya Restoran, Fincan Cafe, Adakeyf, Antigoni Restoran ve İndos Restoranlarından birinde mutlaka keyifli bir akşam yemeği yemelisiniz! Biz ekip olarak Kalpazankaya Restoran'ı tercih ettik fakat yoğunluk ve faytona binmeden tepeye çıkamadığımız için eşsiz manzarasını göremeden Antigoni Restoran'a gittik. Fayton; nostaljik yapısı gereği binilmesi keyifli olsa da, atlar açısından işkence olduğu düşündüğüm için kişisel olarak binmeyi uygun görmüyorum.

    Antigoni Restoran'da lezzetli, keyifli, mükemmel güler yüzlü ve çok uygun fiyatlı akşam yemeğimizi yedikten oksijen çarpmasına uğrayarak son vapur ile Burgazada'dan uzaklaştık maalesef. İstanbul curcunasından kaçıp, sessizlik ve huzur istiyorsanız alternatif bir mekan 1,5 saatlik uzaklıkta Burgazada'ya mutlaka gitmenizi tavsiye ediyoruz! Bu keyifli günde bizimle olan sevgili dostlarımıza tekrar teşekkür ederiz!
    Devamını Oku

    12 Ocak 2016 Salı

    Sultanahmet

    Sadece sıradan bir gün istiyor bazen insan; sadece sessiz, sakin, huzurlu, kimsenin vaktinden önce ölmediği her hangi bir gün gibi gün... Göz göre göre, bilinçli ve sadık olarak bu hale geldik. Yıllardır bir hiç uğruna canlar yaşamlarını yitiriyor, sayısız çocuk babasız ve annesiz, sayısız anne ve baba evlatsız kalıyor. Kendimizi avuttuk yıllarca 'Vatan sağ olsun!' diyerek. Elbette vatan sağ olsun, elbette vatana giden canlar feda olsun ama hangi vatana, hangi ülkeye ve en önemlisi kime? Uğruna öldüğümüz, seve seve evlatlarımızı başımız dimdik toprağa verdiğimiz vatanda yaşamıyoruz artık, vatan sana canım feda da ama hangi vatana?
     
    Avuttuk kendimizi, teröre feda ettiğimiz canlarımızın vatanı yönetenlerin elinde oyuncak oluşunu izledik sessizce, inandık; vatan diye feda ettik bizleri sessizce...  Yıllar önce terör örgütünün canlı bombası güzel şehrimin tam ortasında Levent çarşıda yaptı hain saldırısını, etrafa ölü insanlar saçılmış olduğunu gördükten sonra uzunca bir süre yürüyemedik o sokaktan... Her gün nedensiz ölen bir sürü insanın yasına ve aramızdan ayrılışlarına yetişemez olduk milletçe... Sosyal medya üzerinden yaptığımız kınamalar, sorgulamalar ve sessizce yaptığımız eylemler yetmiyor ne onlar için ne de bizler için...

    Düşünüyorum bazen insanını yapan duygulardan uzaklaştığımızda kendimizi nasıl insan olarak tanımlamaya devam edebiliriz ki? Son yaşanan Sultanahmet meydanı faciasında bir çoğumuzun insan olmadığınızı düşüyorum.... Yaşananlardan rahatsızlık duymayıp olağan durum sürecine bağladığımızda, olanları olduğu gibi kabullenip, tepkisiz kalıp ya da 'ya öylemi, alıştık artık' diyebiliyorsak bizler insan değiliz...  

    Keyifli bir turist kafilesi İstanbul'un tarihini öğrenmek için en nadide tarih mekanı Sultanahmet meydanında rehberleri eşliğinde öğrenmeye çalışıyorlardı; canların seve seve feda olduğu bu vatanın tarihini... Günün ve Sultanahmet Meydanı'nın güzelliğini bozan bir gürültüyle patlatıldı canlı bomba... Turist olarak gelip, ölü olarak ülkene dönmek ne kadar yakışıksız sevgili turistler, haklısınız...
     
    Bir insan olarak, ülkesin seven bir vatandaş ve bir turizmci olarak  hatırladığım; Sultanhamet her zaman böyle olacaktır....
     
    
    sultanahmet
    Devamını Oku

    11 Ocak 2016 Pazartesi

    Sahrap Pepa Sahrap Soysal'dan Karidesli Humus

    Yaptığım turizm işi gereği bir çok farklı mekanda, farklı lezzetleri deneme şansım oluyor. En yakın tarihten keyifli bir örnek vermek gerekirse; sevgili Sahrap Soysal'a ait, ev ortamında keyifli bir mekan olan  ''Sahrap Pera'' 'yı keyifle tavsiye ediyorum.


    Sevgili Sahrap Soysal ve büyük oğlu Sevgili Mehmet ile keyifle işlettikleri, henüz 6 önce kapılarını yemek severlere açtığı Sahrap Pera; tam bir anne evi gibi... Karnınız dümdüz gidip, kocaman bir göbekle ayrılıyorsunuz. İkramların sonu gelmezken, samimiyet, güler yüz ve Sahrap Hanım ile Mehmet Bey'in nazik ilgilisi sizi şımartıyor. Mönü fiyatlarının çok uygun olduğu, lezzetli ve tıka basa yemek yiyebileceğiniz harika bir anne evi....
    Bu keyifli anne evine gitmişken tadına doyamadığım Karidesli Humus tarifini sizler ile paylaşmaktan keyif duyuyorum! Karidesli Humus ve hazırlanışı için hepinize kolay gelsin.

    karideslii humus


    Malzemeler;

    Her zaman olduğu gibi daha pratik bir şekilde uygulaya bilmeniz için humus ve karides için ayrı ayrı malzeme listesi hazırladım.

    Humus için;


  • 1 su bardağı nohut,
  • 2 yemek kaşığı tahin,
  • 1/2 limonun suyu,
  • 1/2 çay bardağı zeytinyağı,
  • 1/2 çay bardağı su (nohutları haşladığınız sudan kullanabilirsiniz),
  • 1 silme çay kaşığı kimyon,
  • 2 diş sarımsak,
  • Tuz,


  • Tereyağlı Karides için;
    • 2 yemek kaşığı tereyağı, 
    • 200 gr karides, 
    • 2 diş sarımsak, 
    • 1 çay kaşığı pul veya toz biber 
    • Tuz 
    • Dekor için bir tutam maydanoz
    Hazırlanışı;

    Öncelikle humusun kolay gibi görünen fakat fazla emek ve sabır isteyen keyifli bir lezzet olduğunu belirtmek isterim. Öncelikle nohutları bir gün önceden suda bekletmenizi pişme süresini azaltmak için tavsiye ederim, zira pişen nohutların teker teker kabuklarını soymak durumunda kalacağız. Akşamdan suda bekletme bu işlemi daha kısa vakitte yapabilmenize, dolayısıyla nohutların daha hızlı haşlanmasını sağlayacaktır. Nohutları iyice yumuşayana kadar haşlanırsa kabuklarının soyulması daha kolay olacaktır. Humusu nohutların kabuklarını soymadan yapanlar da var fakat lezzet ve görüntünün istenilen kadar mükemmel olmadığını belirtmek isterim, bu nedenle biraz vakit ayırarak nohutların kabuklarını soyarsanız; humus çok daha lezzetli olacaktır.

    Bu işlemden sonra haşlanmış ve kabukları soyulmuş nohutları, tahin, limon suyu, su, zeytinyağı, kimyon, sarımsak ve tuzu rondo yardımıyla pürüzsüz bir krema kıvamına gelene kadar rondodan geçirin. Eğer rondonuz yok ise işiniz geleneksel usul havana kaldı demektir :) Serviste kullanacağınız sunum tabağınıza humusu güzelce yayın. Daha sonra üzerine ekleyeceğimiz ve humus olmadan da yapabileceğiniz tereyağlı karidesi hazırlamaya başlıyoruz. Karideslerin büyüklük ve miktarına uygun bir tavada tereyağı eritiyoruz ve ince ince kıydığımız sarımsakları soteliyoruz. Güzelce yıkanmış ve ayıklanmış karidesler ile tuz ve kırmızı biberi de tavaya atıp, 3-4 dakika soteliyoruz. Karideslerin boyuna göre soteleme süresini azaltabilirsiniz. Eğer en küçük boy karides soteliyorsanız 2-3 dakika sotelemeniz yeterli olacaktır. Aksi halde karidesler kuruyarak lastiksi bir kıvam alır.

    Hazırladığımız tereyağlı karidesleri yağı ile birlikte humusun üzerine sıcakken alıyoruz ve arzu ettiğimiz şekilde maydanoz, frenk soğanı, yeşil soğan.. vb ile süsleyerek servise sunuyoruz. Önce ellerinize sağlık, sonra afiyet olsun!

    Önemli Noktalar;
    - Karides yerine; pastırma, tereyağı veya zeytinyağı tavada baharatlar ile çeşnilendirerek servis yapabilirsiniz.
    - Tereyağlı karidesi ayrı bir tarif olarak keyifle sevdiklerinize sunabilirsiniz.
    - Humusu da ayrı bir tarif olarak  keyifle sevdiklerinize sunabilirsiniz :)
    - Karides boyutları pişe süresinde farklılık gösterebilir, fazla pişirmemeye özen gösterin. Aksi halde kuruyarak lastiksi bir yapı alır.
    - Haşladığınız nohutları rondodan geçirmeden önce mutlaka dış kabuklarından ayırmanızı tavsiye ederim.
    -  Humus içinde sarımsak olduğu için tükebileceğiniz kadar yapılması gerekir, ağzı hava almayacak şekilde kapatıldığı takdirde buz dolabında maksimum bir hafta kadar saklayabilirsiniz.
    - Uğraştırıcı olduğu için hazır humusu dolapta saklamak yerine, haşlanmış ve kabukları soyulmuş nohutları buz dolabınızda saklayabilir, misafiriniz gelmeden 30 dakika içinde hızlıca humusunuzu hazırlayabilirsiniz.
    Devamını Oku

    8 Ocak 2016 Cuma

    Arolo'dan Kuru Buz ile Mevye

    Uzun zamandır yoğun iş tempom, sınavlarım ve sosyalcheff sayfası üzerinde yapmaya çalıştığımız çalışmalar sonucu yeni yazılarda pek bulunamadım maalesef, taa ki iki gün ziyaret ettiğim Raffles İstanbul Otel'i, Aralo Restoran'da sıradan bir meyvenin nasıl görsel şov olarak sunulduğunu görene kadar...  Bahsi geçen Aralo Restoran; iki Michelin yıldızlı şef Sergi Arola'ya ait olup, yaratıcı ve leziz tabaklar sunan benim için harika ve alternatif bir mekandır.
     
    Gitmiş olduğum bir çok restorandan burayı ayıran en önemli özellik yaratıcılık; sıradan bir meyve ancak bu şekilde bu kadar sıra dışı olarak sunulabilir. İşte karşınızda ''Kuru Buz ile Meyve''!!
     
    kurubuz
     
     Malzemeler;
     
    - Kuru Buz
    - Evinizde hangi meyve var ise
    - Sunumun ihtişamını arttıracak bir tabak
    - Su
     
    Hazırlanışı;
     
    Kuru buz olarak tanımlanan aslında karbondioksitin donmuş halidir. Donmuş karbondioksit yeni kuru buz; su ile buluşunca havada sisli bir ortam oluşmasına sebep olur. Deneysel bir deneyim olan bu durumun sebebi, kuru buzun süblimleşirken ortamdaki ısıyı almasıyla içerisinde bulunan su moleküllerini soğutur ve sonuçta ağır hareket eden yoğun bir sis bulutu ortaya çıkar. Yapmış olduğum bazı araştırmalarda kuru buzun kendimiz tarafından da yapılabileceği söylense de, sağlık açısından önermiyorum. Hatalı yapılması durumunda çeşitli sağlık problemleri ile karşılaşabilirsiniz. Kendimiz yapmamız yerine temin edebileceğimiz yerler araştırmak daha mantıklı sanırım :) En yaygın olarak kuru buzu dondurma satan yerlerde bulabileceğinizi düşünüyorum.
     
    Sunum için öncelikle delikli bir sunum kabına ihtiyacımız olacak, delikli bir kabımız sis efektinin yayılmasını ve  daha estetik durmasına sebebiyet sağlayacaktır. Resimde kullanılan sunum tabağı Arola Restotan'a özel olarak dizayn edilmiş, mermerden geniş bir kase olup, üzeri metal ızgara şeklindedir. Bu şekilde bir sunum kabı bulmanın çok kolay olmadığını tahmin ederek aşağıdaki gibi bir görseli daha kolay bulabileceğinizi düşünüyorum.
     
    sunum tabagi
    Asıl amaç; sis efektinin verilebilmesi olduğuna göre hayal gücünüze güvenebilirsiniz :)
     
    Kullanacağımız kabın tabanına kuru buzu ilave ediyoruz k bu işlemi yaparken direk kuru buz ile temas etmiyoruz. Kesinlikle teninizin kuru buz ile temas etmesini önlemelisiniz, normal buzlara göre daha soğuk, cildinize zarar verebilir. Kuru buzu farkı aromalar ve gıda boyası ile renklendirebilirsiniz. Daha sonra üzerine elimizde meyveleri istediğiniz şekilde dizayn ediyoruz.
     
    Masaya suyu dökmenden getirirseniz, sunum esnasında daha çok beğeni toplayacağınıza eminim, masada kuru buzun üzerine yavaş yavaş suyu ekleyin ve konuklarınızdan gelen övgüleri keyifle dinleyin, bunu hak ettiniz!
     
    Unutmayın ki ilgili sunumu istediğiniz başka tarifler üzerinde de deneyebilirsiniz. Önce ellerinize sağlık, sonra afiyet olsun!
     
    Önemli Noktalar;
    - Kuru buz ile teninizi uzun süreli temas ettirmeyin, cildinize zarar verir.
    - Kuru buzu evinizde kendiniz yapmaya çalışmayın, ilgili tarifleri sağlığınız için lütfen dinlemeyin.
    - Kuru buz temini için dondurmacıları denebilirsiniz.
    Devamını Oku

    21 Eylül 2015 Pazartesi

    Karadutlu Gazoz

    Tatlandırıcı katmadan, sağlık bir şekilde hazırlayabileceğimiz ve çocuklarınıza güvenle içirebileceğiniz karadutlu gazoz malzemeleri ve hazırlığı için hepinize kolay gelsin!


    Malzemeler;

    - 250 gr. karadut (böğütlen, vişne, ahudu ..vb meyveleri de kullanabilirsiniz)
    - ½ su bardağı su
    - ½ adet limon suyu
    - 1 lt gazoz
    - Buz

    Hazırlanışı;

    İlk olarak karadutları güzelce yıkayıp saplarını temizliyoruz. Eğer karadut yerine böğütlen, ahududu kullanacaksanız aynı işlemi onlar için de uyguluyoruz. Mayhoş bir tat için vişne tercih ederseniz çekirdeklerini çıkartarak pişmeye hazır hale getiriyoruz. Derin bir tencereye karadutları, suyu ve limonun suyunu ekleyerek meyveler hafif yumuşayana kadar, yaklaşık 5/7 dakika pişiriyoruz. Daha sonra el blenderından geçirip, süzerek soğumaya bırakıyoruz. Karışım soğuduktan sonra gazoz ile karıştırıp, buz ile servise sunabilirsiniz.

    Önce ellerinize sağlık, sonra afiyet olsun :)

    Önemli noktalar;
    - Oldukça serinletici bu gazoz tarifini farklı meyveler ile denemekten çekinmeyin. Vişne, çileki, ahududu, böğütlen, şeftali.. vb.
    Devamını Oku

    Çilekli Limonata

    Yaz aylarında serinleme ihtiyacı alternatiflerin bir yenisi olan; çilekli limonata malzemeleri ve hazırlanışı için hepinize kolay gelsin!


    Malzemeler;

    - 500 gr. çilek (Kişi sayısına göre azaltabilir, arttırabilirsiniz)
    - 2 Adet limonun suyu (Ekşi zevkinize göre azaltabilir, arttırabilirsiniz)
    - 2 Çay bardağı bal (Şeker zevkinize göre azaltabilir, arttırabilirsiniz)
    - 1 litre su
    - Buz
    - Nane yaprakları – süslemek için

    Hazırlanışı;

    Buz dolabınızdan yaz ayalarında eksik etmeyeceğiniz bir tarif olarak gördüğüm, çilekli limonata hazırlığı için; öncelikle çileklerin yarısından fazlasını el blenderinden geçiriyoruz. Daha sonra limonların suyunu sıkıyoruz. Bir kasede çilek püresi, limon suyu, bal ve suyu karıştırıyoruz. Karışımı süzerek bir sürahiye alıyoruz ve içine kalan çilekleri doğruyoruz. Buz, limon dilimi, çilek ve nane yaprakları ile arzu ettiğiniz şekilde süsleyerek servise sunabilirsiniz.

    Önce ellerinize sağlık, sonra afiyet olsun :)
    Devamını Oku