Adım Adım İstanbul
Bahar esintisi yaşadığımız şu son günlerde güzel havayı özleyen bizler; yürümek ve keşfetmek için beklenen hafta sonunu dün bitirdik. Mart ayının kapıdan baktıran ılık havası ile kendimizi adım adım İstanbul için sokağa attığımız doğrudur :)
Hafif bir kahvaltı ile güne başladığımız erken saatlerde Taksim/Şişhane'den adım adım İstanbul için yola koyulduk. Sırtımızda bir sırt çantası, elimizde fotoğraf makinası, ayaklarımızda spor ayakkabısı, makyajsız bir yüz ve güneş gözlükleri ile ilk durağımız Galata ve Galata'nın arka sokakları oldu. Gezerken ve fotoğrafları çekerken İstanbul'un ne kadar güzel olduğunu bir kez daha anımsamamak elde değil. Gürültüsüz, koşturmasız ve trafiksiz bir İstanbul; adım adım ne kadar güzel aslında. En çeşitli insan grubu sanırım İstanbul'da... Attığınız her adımda yeni bir tipte insan ile karşılaşıyorsunuz, çeşitlilik ve monotonluk size göre değil ise; İstanbul belki de tam size göredir :) Galata'nın arka sokaklarından Tophane uzanan yürüyüşümüzde eski ve belki de İstanbul'un en güzel yerlerinde yaşayan yerli insanları incelerken o demodelik içinde nasıl da mutlu olduklarını görmemek elde değil. Çok uzun zaman olmuştu sanırım sokakta seksek oynayan bir çocuk göreli... En güzel siluette en masum ve en keyiflisi sanırım o, seksekçi çocuklar ile güneşe karşı poz veren kediler olsa gerek. Yürürken tekrar geldiğimiz Galata kulesi koca heybeti ile bizi bekliyordu, nasıl bir tarih ve yapının karşınızda durduğunu düşündüğünüzde, belki bir kez daha seviyorsunuz İstanbul'u...
Biraz Galata kulesini izleyip akıl erdiremediğimiz yapışan hayranlık duyduktan sonra Karaköy'e doğru yol aldık, bu arada günün anısı için evimize ufak tefek hediyelikleri almadan da geçemedik. Karaköy Pan Cafe'de hafif yaptığımız kahvaltıyı pekiştiren harika lezzetli bir kahvaltı ile biraz mola verdik. Karaköy'e yolunuz düşerse mutlaka uğramanızı tavsiye edeceğim keyifli bir mekan Pan Cafe. Biz sadece kahvaltısını denedik ama menüsünde görünen ve servise sundukları kömür ateşinde pişmiş pideleri denemek için en yakın zaman da tekrar ziyaret etmeyi planlıyoruz. Bu arada uzun zamandan beri yediğim en ekonomik ve en lezzetli kahvaltıydı... Tam karşımızda yer alan otantik midyeciye değinmeden edemeyeceğim. İzmirliyseniz ve İstanbul'da midye yiyecek yer bulamıyorsanız burası doğru adres...Dinlenme ve kahvaltının ardından adım adım İstanbul turumuza devam etmek için yola koyulduk. Yürürken sokak arasında denk geldiğimiz rengarenk şemsiyeler sokağın sempatik havasını daha da güzelleştirdiğini söylemek istiyorum. Hayatı nasıl yaşamak istediğinizle bağlı olarak 'Aşk' diye buram buram kokakan Paris ve Venedik sokaklarının yanında İstanbul sokakları da hani az romantik değil aslında.
Karaköy ara sokaklarında ayaklarımızın bizi özgürce götürmesine izin verdiğimiz anda Galata Köprüsü üzerinden yürüdüğümüzü fark ettik. E Galata Köprüsü'ne gelmişken dedik yürüyelim o zaman.... Alışık olduğumuz İstanbullu balıkçılar yine iş başında oltaları ile balık tutarken, birbirine selam veren vapurları izlemeden, İstanbul'un görünen bütün tepelerine hayran hayran bakmadan olmazdı elbette. Köprü ve İstanbul sefasından sonra İstanbul temel taşlarından biri olan Eminönü'ne uğramadan da olmazdı, Tahtakalesi ve balık kokan tekneleri ile İstanbul'un her hali aynı gün içinde gözlerimizin önündeydi... Tabi sahil kenarında bulunan turşucuları asla unutmam! En güzel turşu suyu her halde Eminönü'nde içtiklerimdir. Ne kadar leş gibi olsa da Eminönü; Eminönü'dür :)
Adım adım İstanbul'u keşfettiğimiz güneşli pazar gününde sıra tarihi yarım adaya geldi elbette. En güzel yedi tepenin seyrine doyamadığım kalabalık İstanbul, binlerce yıldır bir çok büyük imparatorluklara ev sahipliği yapan kültür şehri İstanbul, en çok çeşitliliğin bulunduğu İstanbul... Tramvayların insanlar yüzünden doğru düzgün gidemediği Sultanahmet sokaklarında bol miktarda bulunan ve mevsimi gelmese de dayanamadığım haşlanmış mısır sefamı da yapmadan Sultanahmet sokaklarından ayrılmam elbette mümkün değildi. Tüm pis boğazlığımla mısırımı da kemire kemire yürümeye keyifli devam ettik ve temiz hava için Gülhane Parkı içinde bulduk kendimizi. Doğa Ana'nın sunduğu en güzel ödül yeşillik içinde vücudumuzu temiz hava ile doldurduk. Günün karmaşası ve temposundan uzak anlar geçirdiğimiz bu huzurlu parkta envaı çeşit ağaçları kucakladım desem yalan olmaz elbette. Zavallılar havayı güzel görüp nasıl da güzel çiçeklerini açmışlar... Bu güzellikten sonra gün itibariyle kapalı olan Kapalı çarşıyı da gittik, kapalı da olsa o tarihi patika yollarda yürümek ve etraftaki güzellikleri yaşamak oraya kadar yürümeye değdi elbette :)
Güneşin batması ve havanın biraz soğumasından istifade ederek son durağımız olan Süleymaniye... Sıra sıra dizilmiş Tarihi Kuru Fasulyeciler, o mısır ve künefeyi yemeseydik bir tabak kuru fasulye yenirdi zira kokusu bizi çağırdı... Mimar Sinan'ın eşsiz eserlerinden biri Süleymaniye Camii tüm heybeti ve kusursuz mimarisi ile karşımızda duruyordu. ayakkabılarımızı çıkartıp başımızı özrttükten sonra bu eşsiz mabedin içine girdik ve işlemelerin güzelliğini hayran hayran izledik...
Tüm kaosları, temposu ve tüketen halinden eser yoktu bugün İstanbul'un... Bugün, bizim için; adım adım İstanbul en güzel tarih ve doğal güzelliklerin şehriydi ki, yanında hayatı keyifle yaşadığın, 6 saat boyunca hiç durmadan ve sıkılmadan elele yürüyebildiğin, hayatı beraber yaşamaktan mutlu olduğun insanın yanında olma hissi ile İstanbul; bu gün bizim için en güzel sendin...
Adım adım İstanbul'u keşfettiğimiz güneşli pazar gününde sıra tarihi yarım adaya geldi elbette. En güzel yedi tepenin seyrine doyamadığım kalabalık İstanbul, binlerce yıldır bir çok büyük imparatorluklara ev sahipliği yapan kültür şehri İstanbul, en çok çeşitliliğin bulunduğu İstanbul... Tramvayların insanlar yüzünden doğru düzgün gidemediği Sultanahmet sokaklarında bol miktarda bulunan ve mevsimi gelmese de dayanamadığım haşlanmış mısır sefamı da yapmadan Sultanahmet sokaklarından ayrılmam elbette mümkün değildi. Tüm pis boğazlığımla mısırımı da kemire kemire yürümeye keyifli devam ettik ve temiz hava için Gülhane Parkı içinde bulduk kendimizi. Doğa Ana'nın sunduğu en güzel ödül yeşillik içinde vücudumuzu temiz hava ile doldurduk. Günün karmaşası ve temposundan uzak anlar geçirdiğimiz bu huzurlu parkta envaı çeşit ağaçları kucakladım desem yalan olmaz elbette. Zavallılar havayı güzel görüp nasıl da güzel çiçeklerini açmışlar... Bu güzellikten sonra gün itibariyle kapalı olan Kapalı çarşıyı da gittik, kapalı da olsa o tarihi patika yollarda yürümek ve etraftaki güzellikleri yaşamak oraya kadar yürümeye değdi elbette :)
Güneşin batması ve havanın biraz soğumasından istifade ederek son durağımız olan Süleymaniye... Sıra sıra dizilmiş Tarihi Kuru Fasulyeciler, o mısır ve künefeyi yemeseydik bir tabak kuru fasulye yenirdi zira kokusu bizi çağırdı... Mimar Sinan'ın eşsiz eserlerinden biri Süleymaniye Camii tüm heybeti ve kusursuz mimarisi ile karşımızda duruyordu. ayakkabılarımızı çıkartıp başımızı özrttükten sonra bu eşsiz mabedin içine girdik ve işlemelerin güzelliğini hayran hayran izledik...
Tüm kaosları, temposu ve tüketen halinden eser yoktu bugün İstanbul'un... Bugün, bizim için; adım adım İstanbul en güzel tarih ve doğal güzelliklerin şehriydi ki, yanında hayatı keyifle yaşadığın, 6 saat boyunca hiç durmadan ve sıkılmadan elele yürüyebildiğin, hayatı beraber yaşamaktan mutlu olduğun insanın yanında olma hissi ile İstanbul; bu gün bizim için en güzel sendin...